Son iki yıldır devam eden ve uluslararası dengeleri etkileyen Rusya-Ukrayna Savaşı, nükleer tehditlerin yeniden gündeme gelmesine sebep oldu. Bu bağlamda, ABD’nin Ukrayna’ya, Rus topraklarına yönelik kullanılmak üzere uzun menzilli füze verileceğine dair onayı vermesi, Rusya’nın tepkisini çekerken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de güncellenmiş nükleer doktrinini onayladı. Yeni doktrine göre, Rusya’ya yönelik balistik füze, insansız hava aracı ya da diğer hava araçlarıyla gerçekleştirilecek saldırılara nükleer silahlarla karşılık verme yetkisi tanındı.
Putin’in bu önemli kararı, dünya genelinde önemli kaygılara yol açtı. Özellikle Avrupa’daki liderler, olası bir nükleer silah kullanımının yaratabileceği tehlikeleri düşünmeye başladılar. Almanya’nın eski Başbakanı Angela Merkel, bu konu hakkında yaptığı açıklamada, Putin’in nükleer silah kullanma potansiyelinin engellenmesi gerektiğini ifade etti.
Berlin’de BBC muhabiri Katya Adler’a konuşan Merkel, Ukrayna’nın 2008’de NATO üyeliği sürecine katılması durumunda yaşanabilecekleri değerlendirerek, “Askeri çatışmanın daha da erken çıkabileceğini düşünüyorum,” dedi. Merkel, o dönemde Putin’in Ukrayna’nın NATO’ya katılmasına göz yummayacağını ve o anki durumda, Ukrayna’nın Rusya ile yaşadığı çatışmaya 2022’de hazır olamayacağını öngördüğünü vurguladı.
Ayrıca, Merkel nükleer silahların kullanımını önlemek için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiği konusunda ciddi endişelerini dile getirerek, “Nükleer silahların kullanımını önlemek için her şeyi yapmalıyız” ifadesini kullandı. Eski şansölye, Çin’in de bu konu üzerinde durduğunu ve Rusya’nın dünya üzerindeki nükleer güçleri arasında yer aldığını belirtti.
Merkel, Rusya’nın nükleer potansiyelinin korkutucu olduğunu ifade ederken, “Korku içinde paralize olmayı savunmuyorum, ancak Rusya’nın, ya da ABD ile birlikte dünyanın en büyük iki nükleer gücünden biri olduğunu kabul etmeliyiz,” dedi. Sonuç olarak, Merkel’in açıklamaları, dünya genelinde büyük bir endişe ve dikkat çekti. Savaşın seyrinin hem bölgesel hem de küresel güvenlik dengelerini ciddi şekilde etkileme potansiyeli olduğu bu noktada açıkça ortada. Bu bağlamda, nükleer silahların kullanım ihtimali, sadece askeri bir sorun değil, aynı zamanda diplomatik bir krizin de habercisi niteliğinde.
Dolayısıyla, hem politik liderlerin hem de uluslararası kuruluşların bu tarz tehditleri ciddiye alması ve gerekli önlemleri almaları kritik bir önem taşımaktadır. Dünyanın farklı noktalarında bu tehditler karşısında nasıl bir strateji izlenileceği konusunda müzakereler sürerken, her adımın büyük bir titizlik gerektirdiği aşikar.
