Kaplan, sağlık sistemindeki ticari dönüşümün ve kayırmacı yönetimlerin şiddeti artırdığını vurgulayarak,
“Şiddet sadece fiziksel boyutuyla değil; mobbing, ekonomik baskı ve siyasi sürgün gibi çeşitli şekillerde kendini gösteriyor. Sağlık emekçileri olarak zorlu koşullarda çalışıyoruz. Çalışma ve yaşam şartlarımız yıllardır iyileşmemiş, taleplerimiz göz ardı edilmiş durumda. Yeni sorunlar eklenerek mevcut zorluklar katlanarak artıyor. Tüm bu olumsuz şartlara rağmen, en iyi hizmeti verebilmek için sabahlara kadar çalışıyoruz.
Yıpranıyoruz, ama yıpranma hakkımız yok. Ücretlerimiz eriyip gidiyor; daha fazla kazanç sağlamak için daha fazla çalışmaya ve nöbet tutmaya zorlanıyoruz. Personel açığı giderilmiyor ve geçici görevlerle sürekli boşlukları doldurmaya mecbur kalıyoruz. İş güvencemiz yok, sürekli tehdit altındayız. Sağlık, bir ekip işidir, her birimizin rolü eşsiz ve vazgeçilmezdir, fakat sağlık emekçileri arasında ayrımlar oluşturulmakta ve böylece iş barışımız bozulmaktadır.
Başta maaşlarımız olmak üzere eşit hak ve koşullarda çalışma imkanımız engelleniyor. Çıkan her yeni düzenleme bu eşitsizliği çözmek yerine daha da derinleştiriyor. Bize dayatılan çalışma koşullarının, sağlık sisteminin geldiği nokta olduğunu ve emekçilerin haklarını budamaya kararlı bir sistemin varlığını iyi biliyoruz. Hizmet verdiğimiz sağlık sisteminin yetersizliğini hepimiz farkındayız.”
ifadesinde bulundu.
Kaplan, şiddetin normalleşmesine karşı kapsamlı bir mücadelenin gerekli olduğunu belirterek, toplumun demokratikleşmesi, temel insani ihtiyaçların karşılanması ve eşitsizliklerin ortadan kaldırılması gerektiğini kaydetti. Buna ek olarak, sağlıkta şiddeti engellemek için caydırıcı yasal düzenlemelerin yapılması, liyakat esaslı yönetimlerin teşvik edilmesi ve eğitim müfredatına insan hakları temalı içeriklerin eklenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Kendisi şu şekilde konuştu:
“Ücretsiz sağlık hizmetinin sona erdiğini, sağlık için yapılan cebinden ödemelerin her geçen gün arttığını ve şu an birçok kalemde katkı/katkı payları altında paranın cebimizden çıktığını biliyoruz. Genel Sağlık Sigortası (GSS) prim borcu olan milyonlarca kişiye her gün yenileri ekleniyor. Hastanelere erişim zorlaşıyor; randevu almak güçleşiyor ve günler hatta aylar sonrasına randevu alma durumu ile karşı karşıya kalıyoruz. Artık sanal kuyruklarda bekliyoruz. Hasta başına muayene süresi sadece 5 dakikaya indirildi. İçinde bulunduğumuz bu koşullar ve sağlık hizmetlerinin durumu ortadayken şiddet olayları maalesef artıyor. İdarecilerden, hasta ve yakınlarından şiddete maruz kalıyoruz. Bu şiddet, canlarımızı alıyor; bazı arkadaşlarımız yaşamına son veriyor.
Şiddetin sebepleri, sağlık sistemindeki eksikliklerden kaynaklanıyor. Hizmet erişimi zorlukları arttıkça ve gerçek sağlık sisteminin vaat edilen gibi olmadığını görünce, öfkenin adresi biz sağlık emekçileri haline geliyoruz. Çünkü sağlık sisteminde yaşanan sorunları gizlemek için sorumlu gösterilen bizleriz. Sağlık emekçilerini itibarsızlaştırarak ve hedef göstererek, halkı yanıltmaya çalışıyorlar.”
Dr. Ersin Arslan’ın ölüm yıldönümünde yapılan açıklamada, yaşamını yitiren tüm sağlık emekçileri saygıyla anıldı,
“Şiddeti kabul etmiyor, sağlık hakkı için mücadeleyi büyütüyoruz”
mesajı verildi.
Kaplan sözlerini,
“Şiddetin çalışma ortamımızın olağan bir parçası haline gelmesi isteniyorsa, bu şiddete alışmamız bekleniyorsa, bir kez daha belirtelim ki bu şiddeti kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Birlikte çalıştığımız tüm sağlık emekçileri ile bu şiddeti durdurmak ve haklarımızı savunmak için mücadele edeceğiz. Sağlık hakları ellerinden alınan halkımızla birlikte bu sistemi değiştirmek için, sağlık hakkımızı elde etmek adına mücadele edeceğiz. Dr. Ersin Arslan şahsında yaşamını yitiren tüm sağlık emekçilerini bir kez daha saygıyla anıyoruz. Onlara sözümüz, sağlık emekçilerinin ve halkımızın çıkarına bir sistem inşa etme mücadelesini yükseltmek olacaktır.”
şeklinde sonlandırdı.
