Türkiye, ‘Yenidoğan Çetesi’ adlı skandal ile sarsılmış durumda. Bu durum, İstanbul, Tekirdağ ve Çorlu bölgelerinde gerçekleşen olaylarla ilgili. Bebekleri belirli hastanelere sevk eden ve bununla haksız kazanç sağlayan çetenin, bebeklerin yaşamlarının kaybedilmesine neden olan ihmalkar davranışları ortaya çıkmış durumda. Yenidoğan Çetesi’nin başında bulunan Fırat Sarı ve İlker Gönen’in de aralarında bulunduğu 47 sanık, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Bugün yapılan duruşmada, 22 sanık tutuklu olarak ilk kez hakim karşısına çıktı.
Duruşma boyunca Hakan Doğukan Taşçı’nın savunmaları dikkat çekti. Taşçı, üzerine atılı suçlamaları kabul etmedi. “SGK’dan daha fazla para almak için daha fazla entübe yazıyorduk” şeklinde ifadeler kullandı. Taşçı, hasta listesi hazırladıktan sonra, SGK’ya bildirmediklerini ve bebeklerin durumlarını daha iyi göstermek için yanlış ifadelerde bulunduklarını belirtti. Özellikle, bir hastanın 5 günlük entübe olduğunu söyleyip, aslında 10 günlük olarak bildirdikleri bir durumu örnek gösterdi. Bu şekilde, SGK’dan daha fazla para elde ettiklerini itiraf etti.
Taşçı’nın ifadelerinde, bazı ilaçların çöpe gitmemesi için hastalara verilmediğini, hastalarda bunların fazlasının biriktiğini söyledi. Sağlık güvencesi olan SGK’nın, bu ilaçlar için hastaneye yaptığı ödemenin 9 bin 500 TL olduğunu belirtti. Bunun yanı sıra, bu ilaçların satılması konusunda Fırat Sarı ile de görüşerek, hastaneden toplu olarak alınan paraların ve ilaç satışlarının yürütüldüğünü dile getirdi. “SGK’yı dolandırmak gibi bir amacım yok” diyerek, suçlamalardan kendini aklamaya çalıştı.
Savunmasında, yoğun bakımın gece boş kalmaması için sürekli hasta doldurduklarını itiraf etti. “Hasta yoksa dolu gösterin” şeklinde talimatlar aldıklarını ve her hastanın ücretinin arttığını aktardıklarını belirtti. Taşçı’nın ifadelerine göre, bu tür işlemler sırasında hasta bilgilendirmelerinde sık sık sağlık çalışanları arasında WhatsApp grubu kurarak iletişim sağlanıyordu. Duruşma sırasında, “Fırat Sarı’nın sık sık ‘Olay üzerime kalmasın’ diye talimat verdiğini” söylemesi dikkat çekti.
Mahkeme başkanının “Bekleyen hasta mı var” sorusuna, “Benim beklediğim bir hasta yok” diyerek cevap veren Taşçı, hasta aileleriyle doğrudan iletişim kurduğunu ve bazı durumlarda doktor değilmiş gibi davrandıklarını dile getirdi. Örneğin, Türkmen kökenli bir bebeğin ailesine, “Ratete de olsa durumu Bize açıklayın” şeklinde bilgi verdiklerini kabul etti. Ayrıca, hastanın yaşamsal tehlikesinin olduğu durumda sevk edilmesi gerektiğini vurguladığını belirtti.
Yenidoğan Çetesi’nin uygulamaları, özellikle sağlık sistemi içinde ciddi sorunlara yol açması nedeniyle ülke genelinde büyük bir yankı uyandırdı. İlgili mahkeme süreci, bebeklerin sağlığı ve güvenliği açısından, sağlık sisteminin nasıl suistimal edildiğine dair endişeleri daha da artırmakta. Yaşamlarının kaybedilmesine neden olan bu ihmal ve kötü uygulamalar, Türkiye’deki sağlık sistemindeki yapısal sorunlara işaret etmekte ve bu davanın sonuçları, ilerleyen günlerde sağlık sektörünü etkileyecek gibi görünüyor.
