İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı saldırılar devam ederken, Batı Şeria’da önemli gelişmeler yaşanıyor. İsrail medyası, Kanal 14 üzerinden duyurduğu habere göre, İsrail hükümeti Batı Şeria’da 24 bin dönümlük bir araziyi “devlet arazisi” olarak ilhak ettiğini açıkladı. Bu durum, bölgedeki yerel halk için ciddi bir endişe kaynağı oluşturmakta.
Bu ilhak, son yılların en büyük arazi gasplarından biri olarak nitelendiriliyor. Kanal 14, bu kararın, 1993 yılına ait Oslo Anlaşmaları’ndan bu yana devlet arazisi ilan edilen toplam alanın yaklaşık yarısını kapsattığını belirtti. 1993 yılından bu yana Batı Şeria’da ilan edilen toplam alanın geçtiğimiz yıl itibarıyla 50 bin dönümü aşmadığı dikkate alındığında, bu yeni ilhakın önemi daha da artmaktadır.
İsrail hükümeti veya Başbakan Binyamin Netanyahu’nun ofisinden, bu konuyla ilgili henüz herhangi bir resmi açıklama yapılmadığı belirtildi. Bu durum, israilli yetkililerin arazi ilhakları konusunda kamuoyuna ne kadar kapalı bir yaklaşım sergilediğini göstermektedir.
Batı Şeria ve Doğu Kudüs gibi işgal altındaki bölgelerde, şu an itibarıyla yaklaşık 451 bin İsrailli’nin yanı sıra 230 bin İsrailli, Filistin topraklarını gasbetmiş durumda. Uluslararası hukuka göre bu gasplar tamamen yasadışı sayılmakta. Ancak İsrail’in bu uygulamaları devam etmektedir.
Batı Şeria’daki işgal ve saldırılar, bölgedeki Filistinlilerin hayatını her geçen gün daha da zorlaştırıyor. İsrailli yerleşimcilerin köylere ve beldelere yönelik düzenlediği saldırılar, işgal altındaki bölgelerde huzursuzluğa neden oluyor. 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden çatışmalarda, İsrail askerlerinin ve yerleşimcilerin düzenlediği saldırılarda 167’si çocuk olmak üzere toplam 805 Filistinli hayatını kaybetti.
Bu bağlamda, İsrail’in uygulamaları hem yerel halk için büyük bir tehlike arz etmekte hem de uluslararası toplumda ciddi tepkilere neden olmakta. Filistin topraklarının gasbedilmesi, yalnızca insan hakları açısından değil, bölgedeki barış ve istikrar açısından da endişe verici bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Önümüzdeki süreçte, bu gelişmelerin uluslararası hukuk çerçevesinde nasıl yankı bulacağı merakla bekleniyor.
Seçil Selen Balık
Editor
