Omurga, vücudun destek yapısını oluşturmakta ve dik duruşu sağlamaktadır. Ancak skolyoz hastalığında bu durum farklı bir gelişim göstermektedir; omurgada normalde düz olması gereken yapının eğrilik göstermesi söz konusudur.
Bu eğrilik yalnızca omurgayı değil, aynı zamanda omurgaya bağlı organları da olumsuz etkileyebilir. Diğer tüm hastalıklar gibi skolyozda da erken tanının önemi büyüktür.
Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Özdemir, skolyozun türleri ve tedavi yöntemleri üzerine bilgiler verdi.
Prof. Dr. Özdemir, skolyozun yalnızca omurgayı değil, ona bağlı olan diğer organları da etkileyebileceğine dikkat çekerek, hastalığın erken teşhisinin tedavi sürecinde yarattığı avantajları vurguladı.
SKOLYOZUN ÇEŞİTLERİ VE NEDENLERİ
Skolyozun, omurganın sağa veya sola eğrilmesi ile karakterize olduğunu açıklayan Prof. Dr. Mustafa Özdemir, hastalığın üç ana grupta değerlendirildiğini belirtti. “Doğuştan gelen skolyoz, bazı hastalıklarla bağlantılı skolyoz ve sebebi bilinmeyen idiopatik skolyoz şeklinde sınıflandırıyoruz. Skolyoz vakalarının yüzde 80’i ise idiopatik tiptir ve bu en çok karşılaşılan türdür” dedi.
Bazı hastaların, aile üyeleri tarafından klinik muayene için doktora getirildiklerini ifade eden Prof. Dr. Özdemir, “Bazı vakalar, başka bir hastalığın tetkiki sırasında tesadüfen keşfediliyor. Diğer branşlardaki hekimler de muayene sırasında skolyozu fark edebiliyorlar” şeklinde konuştu.
SKOLYOZDA TEDAVİ SÜRECİ
Skolyoz tedavisinin, hastanın yaşı, skolyoz türü ve ilerleme düzeyine bağlı olarak değiştiğini aktaran Prof. Dr. Özdemir, “İlk aşamada hastalarımız detaylı klinik ve radyolojik değerlendirmeden geçiriliyor. Sonrasında tedavi planı oluşturuluyor. Ameliyat gerekip gerekmediği bu aşamada belirleniyor. Cerrahi müdahale gerektirmeyen hastalar için korse tedavisi ve düzenli takip uygulanabilir. Ancak ilerleyici ve yoğun eğriliklerde cerrahi tedavi kaçınılmazdır” dedi.
Skolyozun yalnızca çocukluk döneminde değil, ileri yaşlarda da ortaya çıkabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Özdemir, “Yaş ilerledikçe, zamanında tedavi edilmemiş skolyoz sorunları, 40’lı ve 50’li yaşlara kadar taşınabilmektedir. Bu hastalar genellikle cerrahi tedaviye ihtiyaç duyarlar” ifadesinde bulundu.
“MODERN CERRAHİ YÖNTEMLERLE HASTALAR NORMAL YAŞAMLARINA DÖNEBİLİYOR”
Eski cerrahi tekniklerin uzun vadede bazı sorunlar doğurabildiğini belirten Prof. Dr. Özdemir, günümüzde skolyoz cerrahisinde etkileyici sonuçlar alındığını vurguladı. “Modern cerrahi yöntemlerle hastalarımız, ameliyat sonrası normal yaşamlarına konforla dönebilmekte” dedi. Ancak bu süreçte en önemli noktanın, skolyozun erken teşhis edilmesi ve gereksiz cerrahilerden kaçınılması olduğu ifade edildi.
“ERKEN TEŞHİS EDİLEN VAKALARDA TEDAVİ SEÇENEKLERİ ÇOK DAHA GENİŞTİR”
Prof. Dr. Mustafa Özdemir, skolyozda erken teşhisin tedavi süreçlerini kolaylaştıracağını belirtti. “Erken tanı konulan vakalarda tedavi seçenekleri çok daha fazla olabiliyor ve cerrahiyi gerektiren durumlar önlenebilir. Bu nedenle gereksiz cerrahi müdahalelerden kaçınılması büyük önem taşıyor; çünkü skolyoz tedavisinde birçok alternatif mevcut ve hastalar bu alternatiflerle başarılı sonuçlar elde edebiliyorlar” dedi.
Skolyoz hastalarının tedavi sürecinde, tıbbi uzmanlardan doğru yönlendirmeler almalarının ve düzenli izlemelerin önemine işaret eden Özdemir, “Skolyoz tedavisi sadece cerrahiden ibaret olmamakta; korse tedavisi ve sürekli izleme süreçleri de tedavi aşamasında kritik bir önem taşımaktadır” ifadelerine yer verdi.
