Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesinin ardından kurulan yeni yönetim, Orta Doğu’da önemli bir değişim ve güç dengeleri yaratmıştır. Bu devrim sürecinin en büyük destekçisi Türkiye, Türkiye’nin etkinliği ile bölgedeki gelişmelerde kilit bir rol oynamaya başlamıştır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde yürütülen Suriye’ye yönelik destek politikaları, özellikle İsrail gibi ülkelerin dikkatini çekmiştir. Bu durum, Suriye’nin siyasi arenaya daha güçlü bir şekilde girmesini tehlikeli bulan ülkeler açısından kaygı verici bir gelişme olarak değerlendirilmiştir.
Türkiye’nin Suriye üzerindeki artan etkisinin, özellikle İsrail tarafından ciddi bir güvenlik tehdidi olarak algılanması, bu durumu daha da belirgin hale getirmiştir. Erdoğan’ın Orta Doğu’daki güç dengesini kendi lehine çevirmek için attığı adımlar, İsrail’in stratejik hesaplarını sarsmakta ve bölgedeki güç dinamiklerini yeniden şekillendirmektedir. Bu bağlamda, İsrail’in köklü gazetelerinden biri olan Jarusalem Post, Erdoğan’ın Suriye üzerindeki nüfuzunun yarattığı kaygılara dair önemli bir haber yayımlamıştır. Haberde, Suriye’deki halk devriminin esas kazananının Türkiye olduğuna vurgu yapılması dikkat çekicidir.
Bu haber, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçekleştirdiği anlaşmalarla birlikte bölgedeki etkisini güçlendirdiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca haberin önemli bir kısmında “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de Osmanlı İmparatorluğu’nun modern versiyonunun temellerini atıyor.” ifadesi büyük önem taşımaktadır. Esad rejiminin devrilmesinin, İran’ın Şii eksenine ağır bir darbe vurduğu ifade edilirken, bunun İsrail’in çıkarlarıyla örtüşmesine rağmen, İranlıların yerini Türklerin almasıyla Türkiye’nin bölgedeki etkisinin arttığı vurgulanmıştır.
Erdoğan’ın, Suriye üzerinden inşa etmeyi planladığı alternatif enerji taşımacılığı güzergahı, bölgedeki jeopolitik okumalar açısından son derece önemlidir. İlgili haberlerde, Erdoğan’ın bu güzergahı hayata geçirerek Türkiye’nin egemenliğini pekiştirmeyi ve Batı’nın Ankara’dan daha ucuz enerji satın almak zorunda kalmalarını sağlamayı hedeflediği belirtilmektedir. Bu durum, enerji dinamikleri ve uluslararası ilişkiler açısından Türkiye’nin stratejik konumunu güçlendirecek bir unsur olarak görülmektedir.
Ancak, İsrail-Suudi-Amerikan ittifakı imzalanırsa, bu durumun Türkiye için olumsuz neticeleri olabilir. Çünkü İsrail, İran İslam Cumhuriyeti tarafından mevcut olan güzergaha alternatif olarak Türkiye’nin yerini almak için daha ucuz bir yol yaratabilir. Erdoğan’ın, Müslüman Kardeşler hareketinin bir destekçisi ve müridi olarak, bu dinamikleri çok iyi okuduğu ve bu nedenle İsrail-Suudi ittifakının güçlenmesini engellemek için her türlü önlemi alacağı ifade edilmektedir.
Özetle, Türkiye’nin Suriye’yle olan ilişkileri ve Erdoğan’ın izlediği politikalar, sadece bölgedeki işlerliği değil, aynı zamanda uluslararası güç dengelerini de etkileyen bir durum haline gelmiştir. Bu bağlamda Türkiye’nin stratejik hamleleri ve atılımları, Orta Doğu’da yeni bir güç dinamiğinin oluşmasına neden olmaktadır.