Türkiye coğrafi olarak kültürel geçişlerin en yoğun olduğu bir konuma sahiptir. Doğası
gereği endemik bitki yapısı daha geniş çeşitlilik içermektedir. İnsan-doğa arasındaki çelişkiler
(en az uyum kadar) tarih boyunca süregelmiş uyuma ve dengeye dayanmaktadır. Doğa,
insanın güzellik duygularının yanı sıra ekolojik duyarlılıklarını etkilemektedir. Ekoloji, insanın
estetik tercihlerinin zaman içerisinde belirleyicisi ve değişimin yansımasıdır. Bu yüzden doğa
anlayışından ekolojik tasarıma duyulan gereksinim, çeşitlilik içerisindeki bütünlüğün duyusal
yanıtları için önemlidir. Ekolojik kalitenin manzara görünümü ve doğal güzellik için önemli
olduğu genel bilgidir; ancak insanlar ekolojik kaliteyi doğrudan hissedemezler [ 1 ]. Genel
olarak, evrimsel ve kültürel teorilere dayanan önceki araştırmalar, yüksek ekolojik kalitenin
estetik kalite ile ilişkili olduğunu varsayar. Bu argümanlar, özellikle manzaranın görünümü
olmak üzere birden fazla estetik faydayı vurgulamasına olanak tanımıştır.
Anadolu medeniyetleri bu coğrafyanın eşsiz doğası üzerinde kurulmuştur. Uygarlıklar
bu ekolojik durum üzerinde gelişmiştir. Kültürel ve biyolojik yaşam için çok uygun olan
coğrafya, medeniyetler için cazip konumlar olmuştur. Dünyada 19 yüzyılın başlangıcıyla
birlikte ekolojik araştırmalarla birlikte insan yaşam deneyimleri açısından ne kadar elverişli
üretim yapılabileceği tartışılmaya başlanmıştır. Temelinde endüstriyel sorunlarının
oluşmasıyla başlayan ve her zaman doğa üstünlüğü sağlayacak politik ve eğitimsel amaçlar
konuşulmaya ve çözüm üretilmeye başlanmıştır. Bu süreç, aynı zamanda insan ve hayvan
varlığının doğal yönlerinin ve potansiyelinin tanınmasını taahhüt etmektedir. Gelinen
durumda Dünya, yeterince kapsamlı ekolojik estetiğe ihtiyaç duymaktadır. Dünyada olduğu
gibi Türkiye’de Estetik ve ekoloji arasındaki bağlar sadece yakınlaşma değil aynı zamanda
tarım politikaları, çevre ve hayvan ekolojisi arasındaki, tarihsel, eleştirel, estetik ve küresel
sorunları incelemeyi gereksinim haline getirmiştir.
Endüstriyel üretimlerden arta kalan nesnelerin, yarattığı ekolojik aşınma
küresel endüstrinin beklentileriyle ilgili doğru orantıda değildir. Ekolojik bilince estetik
tavırlarla yaklaşmak, gelecek zamanın besin üretimi, çevre ve doğal alanların korunmasıyla
ilgilidir. Türkiye’de son yıllarda çıkan yangınlar, ekoloji ve diğer doğa canlılarına travmalar
yaşatmaktadır. Doğanın estetik düşüncenin bir kaynağı olduğunu var saydığımızda, eğitim ve
çeşitli çevresel projelerle bu çevre felaketlerini önlenebilir bir kolaylığa sahiptir. Çağımızın
insan psikolojisine büyük katkılar sağlayan doğanın, kültürel mirasa, estetik duyguya ve
sürdürülebilir sağlıklı yaşam deneyimlerine sağlayacağı katkılar geç olmadan düşünülmelidir.
Doğanın estetik düşünce tarihindeki durumu, duyumsal kararların yansıtılmasında daima
öncelikli olmuştur. Yansıtma süreçleri içerisinde, kesinlik arayışlardan başlamak üzere,
doğanın referans alınması, klasikten çağdaş anlayışlara kadar geçerli olmuştur. Kusursuz
güzelliğine hiçbir zaman tereddüt edilmeden inanılan doğa, sanatçılar tarafından estetiğin
ekolojik önceliğine sahip model olarak kurgulanmaktadır.
Doğa estetiği genel olarak insanların manzara güzelliğine odaklanmasını sağlamıştır. Ekolojik
deneyim genellikle ekoloji bilincine dayalı keşifsel bir süreç olarak kabul edilebilir. Çağımızın
estetik anlayışı diğer geçmiş çağların estetik düşüncesinden öznel olarak ayrılsa da Doğa
estetiğin en önemli asal değeridir. Estetik ve ekolojik olarak sağlanabilecek düzenli bir ilişki
(su alanlarının korunması, özellikli endemik bitki örtüsü bölgesi ve ormanları yaygınlaştırma)
biyolojik olarak üretken etkilerin sıklığıyla ilişkili olduğu fikri gibi bazı konularda örtüşebilir
inancındayım.
Akademisyen Necmi Karkın