Modern dönem sonrası parti örgütlenmelerinin dünya genelinde gelişmesi ve yayılması, neredeyse onları her ülkedeki sosyal hayatın önemli bir parçası yapmıştır. Hem toplum yaşamı üzerindeki etkilerinden hem de halkla ilişkilerinden dolayı kitleler tarafından ilgiyle izlenen, değerler zinciriyle sıkı bağları bulunan etkin ve dinamik aygıtlar haline gelmişlerdir. Bu dinamizm yüzünden de bir şeyler değişmeden, özellikle özgürlük, adalet ve demokrasi uygulamalarına dair hedef, söylem ve pratik değişmeden, partilerin kitle desteğinin değişmesi oldukça güç görünmektedir.
Siyasetin geniş halk yığınları tarafından ilgiyle izlenmesi, siyasi kadrolar ve siyasetin dinamik bağlaşıkları yönünden tutkuyla yapılmakta olması, onu açık ara en kitlesel etkinlik haline getiriyor. Bu da insanlığı yakından ilgilendiren özgürlük, demokrasi ve adalet gibi kavramların yerinde kullanılması, gereği gibi uygulanması ve toplumun her kesiminin anılan kavramlardan yararlandırılması alanlarında ciddi beklentiler yaratıyor. Bununla beraber, partilerin ve parti çekirdeğinin tutarsızlığı, söz ve eylemde çelişki içinde olması; birbirinden farklı yaklaşımlar, karmaşık ve anlaşılması güç fikri üretimler, taban tabana zıt siyaset pratikleri ortaya çıkarıyor. Özgürlük alanının güvenliği söz konusu olduğunda, bir yandan askıya alınan ve hiç değerinde görülen kurallarla ve teamüllerle süreç zorlaştırılıyor, bir yandan ilkeler ve programlara dayalı siyaset anlayışı, hiç olmadığı kadar esnetilerek sulandırılıyor. Bundandır ki nasıl ayakta kaldıklarını ve ne şekilde faaliyet sürdürdüklerini olabildiğince az değiştiren politik kurumlar, toplumların özgürlük talebine umut olamıyor, özgürlük söylemi konusunda güven veremiyor, özgürlük alnının bir parçası haline gelemiyorlar. Bu gibi yapılar, aynı zamanda geleceğe dönük özgürlükçü toplum ve özgür düşünce vaatlerini gerçekleştiremiyor, bu konuda kitleleri ikna edemiyorlar. Üzülerek görmekteyim ki ‘gelişmiş ve gelişmekte olan’ ülkelerin meclislerinde yer alan ve genel siyasi iklimin etkisinde kalan partilerin arasında fark kalmamakta, partiler giderek birbirine benzemektedir.
Özgürlük En Çok Şimdiyi ve Anı ilgilendirir (Özgür bireytarihsel ve toplumsal bir yaratım olsa bile)
Özgürlük, birçok parametreye bağlı olmasına karşın günümüzde en fazla Bentham’ın (**) Panoptikon (***) modeline göre şekillenmektedir. Bentham’a göre gözlemlenen yanlış davranışların ceza getireceğini bilen ancak ne zaman gözlemlendiğini bilmeyen mahkumlar, her hareketini kollamak ve cezaevi yönetiminin isteklerini uygulamak zorunda kalacak, hep doğru ve emirlere uygun davranmak mecburiyetinde olacaktır. Bu durumda; denetleyenler özgürdür, mahkumların ise özgürlükleri kısıtlanmıştır. “Yönetenler özgürdür, özgür olanlar yönetir. Yönetilenler özgür değildir, özgür olmayanlar yönetilir.” (Jeremy Bentham’dan aktaran Zygmunt Bauman, Özgürlük)
Bilindiği gibi Antik Yunan felsefesinden bu yana özgürlük kavramı; anlam, içerik ve pratik uygulama yönünden konuşulmakta, tartışılmakta ve geliştirilmektedir. Platon ile birlikte felsefe alanında ele alınan özgürlük, Aristoteles’in insanın bilgiden beslenen seçim yapma gücü olarak gelişip zengin bir anlam kazanarak karşımıza çıkar. Albert Camus’a göre bir tür düşünce ve eylem belirleme gücü ve bir kişi potansiyeli olarak beliren, Sartre tarafından kişinin varoluşunun temel ontolojik kategorisi olarak ilan edilen, yönetenler tarafından yerlerde süründürülerek sefil perişan hale getirilen özgürlük kavramı… Spinoza, Kant, Marks, Baudrillard Foucault, Bauman ve nice araştırmacı yazarın ele aldığı, içeriğine dair kelam ettiği özgürlük kavramı… Bütün bu yolculuk boyunca hep yeniden doğan, emekleyen fakat hiç yürüyemeyen özgürlük kavramı. Hem toplumsal ilişkiler hem ahlaki değerler hem de felsefe tartışmaları bakımından hep önem atfedilen, insanın doğduktan sonraki hayatının bütün aşamalarında rolü olan, gördüğü önemden daha önemli olan bir mefhum…
Kavramın anlam ve içeriği ne olmalı?
Hangi amaçla olursa olsun, herhangi şekilde yasaklama, baskı, sınırlama varsa özgürlük yoktur. Özgürlüğü duyumsamak için tek başına özgürlük alanı yeterli değildir. Bireysel tercihler, seçimler, içerik üretme serbestliği, mutlak karışmama gibi her biri başlı başına özgürlük değeri sayılan kavramların hakkıyla yerini bulması ve hissedilmesi gerekir. Özgürlük bireyi imtiyazlı hissettirse bile bütün önemine ve değerine rağmen kavramın kendisi ayrıcalıklı bir şey değildir. Beşikten mezara kadar insan hayatını ilgilendirdiği için yaşanması gereken bir şeydir. Kavramın yerli yerine oturması, imkana ihtiyaç duysa da herhangi bir rejimin bütün yasalarının özgürlüğü esas alarak ele alınmasını kaçınılmaz kılar. Özgürlük zaaflardan, menfaatlerden, tüketim toplumunun acımasız gerçeğinden, insan doğasının bir parçası olan öğelerden koparılarak/bağımsız biçimde ele alındığında; kavrama ait sorunlara, özgürlük alanına dair köklü ve esaslı çözümler bulmak zorlaşır. Kavram, anlam ve içerik bakımından anlaşılması zor ve karmaşık hale gelir. Belirlenmiş seçeneklerin içinden seçim yapmak, kavram olarak özgürlüğü tanımlamaya yeterli değildir. Yeniden inşa sürecinin teorisyenleri, günümüzdeki pazar yönetiminin benliği inşa etmekte en önemli parçalardan biri olduğunu, özgürlüğün sembolik kaldığını, ona ulaşmanın oldukça güç hale geldiğini ileri sürüp durmaktadır. Bu hem doğru değil hem de kavramı içeriğinden arındırarak sulandırmaktır. Aynı zamanda özgürlük mefhumunu amaçsız ve anlamsız kılmaktır. Tekrar etmek gerekirse, özgürlük kavramı, egemenlerin çıkarları doğrultusunda; onların emrindeki teorisyenler tarafından içeriğinden koparılarak, sulandırılarak, değiştirilip başkalaştırılarak, ambalajlanarak günümüzdeki haliyle dolaşıma sokulmuştur. Bu gerçeği görmek ve bilmek, buna karşı durmak ve bunu ret etmek gerekir.
Yazının sonuna gelirken söylemek gerekir ki, özgürlük geçmiş ve gelecek arasında ele alınacak bir kavram değildir. O şimdiyi ve anı ilgilendiren, her yerde ve her anda eksiksiz mevcut bulunması gereken bir şeydir. Özgürlük ve şimdi arasındaki bağı güçlendirmek için, Ernest Hemingway’in bir roman kahramanına söylettiği şu cümleleri aktarmakta yarar görüyorum. Şimdi sahipsin ona ve tüm yaşamın da bu işte; şimdi. Şimdiden gayri bir şey yok. Ne dün var kesinlikle ne de bir yarın. Bunu anlamak için kaç yaşında olman gerekiyor? Bir tek şimdi var ve bu şimdi yalnızca iki gün ise, demek ömrün iki günmüş ve bu iki günün içindeki her şey iyi olmalı. İki gün içinde belki de bir ömrü yaşarsın. (Ernest Hemingway, Çanlar Kimin İçin Çalıyor)
Özgürlük kavramının anlam ve içerik hatta pratik olarak ne olacağı ya da nereye varacağı söz konusu olduğunda, denebilir ki geçmişle gelecek arasındaki en temel ayırım, gelecek lehine seçimlerin ve eylemlerin henüz olmamasıdır. Bu, öngörülebilir olanlar da dahil, olgular ve sistemler yönünden gelecek kavramını belirsiz ve tanımlanması zor hale getirir. İnsanlığın gelecekteki seçimleri, bugünün özgürlük alanına ve bireylerin özgür içerikler üretme istemine göre şekillenecektir. Bir sosyoloji konusu olarak, belki de gelecekte özgürlük, çok daha farklı parametrelerle ele alınacak, topluluklar ve bireylerce hissedilecek, yaşanacak, yaşatılacaktır. Yazıyı Bauman’ın şu sözü ile noktalayalım: Özgür birey, insanoğlunun evrensel bir durumu olmaktan çok uzaktır; o tarihsel ve toplumsal bir yaratımdır. Ümit Tektaş, 01.11.2024
(*) Bu yazının hazırlanmasında Zygmunt Bauman’ın Özgürlük adlı eserinden yararlanılmıştır.
(**) Jeremy Bentham, İngiliz filozof ve hukukçu. İnsanları, rasyonel bir biçimde kendi çıkarlarını izleyen ve faydalarını en yüksek noktaya getirmeye çalışan canlılar olarak gördüğü ileri sürülür. Faydacılığın kurucusu olarak da bilinir/adlandırılır.
(***) Panoptikon, İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham’ın 1785 yılında tasarlamış olduğu hapishane inşa modelidir. Tasarımın konsepti gözetlenme üzerine kuruludur. Panoptikon kavramı, Grekçe kökenli “pan” ve “opticon” olarak iki farklı kelimeden türetilmiştir. (Vikipedia)